Selin Gürel: Finaldeki Varşova direnişi olması gerekirken bir mahalle kavgasını andıran zayıf çatışma sahnesinden, hayvanat bahçesinin bombalandığı filmin teknik olarak en çileli sahnesine kadar birçok kritik anda, Caro’nun ana karakterinin motivasyonu dışında kalan her şeyi boşveren bir yol izlediği belli oluyor. Bir yandan gerçeklere sadık olmak ve bunu büyük ölçüde başarmakla, diğer yandan adına kadın duygusallığı denen illete yakışmayacak her şeyi geri plana itmeye çalışmak ve süzgeçten geçenleri kısmen romantize etmek tuhaf bir ikilem. Çünkü gerçekler kadın duygusallığının mahallesine bile uğramıyor. Devamını Oku
Şenay Aydemir: Elindeki zengin malzemenin hangilerine odaklanacağı konusunda karar veremeyen, ele aldıklarının da hakkından tam olarak gelemeyen bir yapım olarak kayıtlara geçiyor. Devamını Oku
Zeynep Pınar Uçar: İkinci Dünya Savaşı esnasında geçen ve tarihi bir dram filmi olan Umut Bahçesi, sinema perdesinde sıkça izlemeye alıştığımız tarihin en büyük kara lekelerinden biri olan, Nazi Almanyası döneminde gerçekleşen Yahudi Soykırımı dehşetini daha önce hiç anlatılmamış gerçek bir hikayenin perspektifinden yaşanan vahşetin boyutu karşısında yumuşak kalan bir dil ile anlatıyor. Devamını Oku
Yaşam Kaya: Efendim, ‘Umut Bahçesi – The Zookeeper’s Wife’ yeni yetişen kuşağı etki altına almak isteyen sıradan propaganda filmi. Yani seçenek olarak düşünüp görmek isterseniz, oturun eskiden çekilmiş Yahudi Soykırımı filmlerini izleyin derim. Devamını Oku
Melis Zararsız: Yahudi soykırımı gibi bir vahşeti konu alan muhteşem filmler izledik bugüne kadar: Schindler’in Listesi, Piyanist, Hayat Güzeldir, Soysuzlar Çetesi ilk akla gelen, birbirinden farklı tür ve tatta filmler. Umut Bahçesi’nin de bu filmlerin arasında farklı tatta bir yeri olacak. Devamını Oku
Haktan Kaan İçel: Hem hikâyesi hem de görsel tercihleriyle iyi bir İkinci Dünya Savaşı dramı olarak akıllarda kalıyor. Akılda kalıcı karelerinin yanı sıra savaşın acımasızlığını yansıtmak konusunda oldukça başarılı bir iş ortaya çıkıyor. Ancak film benzerlerinde gördüğümüz gibi bir şablon filmi olarak adlandırılabilir. Günümüze göre biraz demode bir sineması olsa da eli yüzü düzgün bir yapım olarak seyircinin içinin kıyılmasına neden oluyor. Devamını Oku
Hande Kara: İki saati aşkın süresine rağmen oldukça akıcı bir şekilde ilerleyen Umut Bahçesi, dönemin sineması adına görülmesi gereken, türün severlerinin de beğenisini kazanacak bir film. Devamını Oku
Uğur Vardan: Öykü çekici ama ne yazık ki Caro’nun rejisi aynı düzeyde heyecan sunmuyor. Farklı uluslara ait oyuncu kadrosunun kitabi diyaloglarının yarattığı inandırıcılıktan uzak atmosfer, derinliksiz karakterler derken ‘Umut Bahçesi’, kimi yanlarıyla karikatürize olmaktan kurtulamayan bir filme dönüşmüş. Devamını Oku
Tuğçe Madayanti Dizici: Film konusu gereği hayvan, insan, ırkçılık hakkında bir söz söylemek istiyor ancak hayvan kafeslerinde saklanan Yahudileri cesur bir şekilde göster(e)mediği için film tüm hikayeyi hafifletmiş oluyor. Ve sert meseledeki bu yumuşak tercih yüzünden filmi ciddiye almak zorlaşıyor. Dikkati asıl meseleye çekemeyen film hikayesindeki hayvanlar için daha çok endişelenmemize sebebiyet veriyor. Devamını Oku
Murat Erşahin: Sarkmalar, tekrarlar, kıvılcımsız ve renksiz öyküyü, sadece oyuncuların ve titiz biçimin omuzlarına yıkmış. ‘Schindler’in Listesi’nin yanında son derece sönük ve yavan kalan hikaye, Chastain’in itici gücünden de yeteri kadar yararlanamamış. Devamını Oku
Mehmet Açar: “Umut Bahçesi” Chastain ve Brühl’ün oyunculukları, o günlerde Varşova’da yaşanan insanlık dramından sunduğu etkileyici anlar ve tarihten aktardığı gerçek kesitle ilgiye değer bir film. Devamını Oku
Atilla Dorsay: Polonya yerine nedense Çek cumhuriyetinde ve Prag’da çekilmiş film, dediğim gibi görülmesi gereken bir yapım. Özellikle günümüzde Avrupa ülkelerine ikide bir Nazi veya Faşist diye bağıran politikacılara gerçek faşizmin ve naziliğin ne olup olmadığını gayet iyi anlatabilir. Vakit ayırıp da bir göz atsalar bari!.. Devamını Oku